11 Eylül 2012 Salı

Ellerini Yüzlerinde Unutmuşların Toprağında...

Bugün buraya, Roma'da yaşadığım zamanlarda tanıdığım ve tanımış olmaktan da daima gurur duyduğum sevgili arkadaşım tıp doktoru, diyetisyen ve kendisi kabul etmese de bence ziyadesiyle yazar Mehtap Pasin'in yazılarından birine, 21 Ocak 2010'da yapmış olduğum bir yorumu koymayı uygun gördüm. Yazıyı paylaşmayı zamanın ruhuna nasıl da denk geldiğini üzülerek gördüğüm için ve bu denkliğin beni ziyadesiyle hırpaladığını da aktarabilmek için gerekli gördüm. Zaten okuduğunuzda sizlerin de hak vereceğinden hiç kuşkum yok.

Aşağıdaki yazıda da göreceğiniz üzere bu coğrafyanın kadınları 'Cefa Kalesi' gibidir. Onların omzuna yüklenmiş zulüm, yeryüzünde hiç bir canlının omzuna yüklenmemiştir. İşte o kadınların toprağında büyüyen bu cefanın artık tak dediği yerdeyiz. O kadınlar ki; her gün yeniden yaralanıyorlar, yeniden sırtlanıyorlar acılarını. Onun için onlardan başka bu acıları durdurabilecek hiç bir güç tanımıyorum. Olmayacak da...

Bir not: Hazır söz oraya gelmişken, Roma'daki günlerimin büyük bir kaç armağanı olmuştur benim için. Onlardan biri hiç kuşkusuz Dr. Mehtap Pasin'i tanımış olmamdır. Bunu bugün daha iyi anlıyorum. İleriki yazılardan birinin konusunu doğrudan Mehtap Pasin'e ayıracağım için şimdilik sözü uzatmayayım. 

İşte o yazı-yorum. Ne bir eksik, ne bir fazla...


Ellerini Yüzlerinde Unutmuşların Toprağında...

Biz, ellerini yüzünde unutmuşların toprağında; yüzünde ömrünün cefası kadar çizgiler büyütmüş kadınların koynunda duruyoruz.
Her zaman değilse bile, hiç durmadan ve ısrarla yalnızlaşan ve yalnızlaştıkça çelikleşen kadınların koynunda duruyoruz.

Biz kimseciklerin olmadığı karanlıklarda koynunu hüzne açan, hüzünlendikçe içine akan yaralarla boğuşan kadınların koynunda duruyoruz.

Böyle bilge lafların erbabı olmak için çocukluğunu bilmeden anneliğinden usanmış kadınların koynunda duruyoruz.

Biz onların koynunda durdukça onlar acılaıyla ve yalnızlıklarıyla bakıyorlar yüzlerimize.

Biz nerden bilelim yaşımızı...?

Onlar biliyorlar mı nasıl büyüdüklerini, onlar biliyorlar mı Floransa'da bir yeşil tepede sarı sarı açan kantaronun tanrıyla ilişkisini?

Onlar biliyorlar mı Nice'de, bir ikindi vakti, kocasını otel odasında bırakmış, kumların üstünde kızaran aşkıyla yıldızların, akşamın koynundaki sevgiliyi?

Onlar nereren bilsin 60'ların zalim, 70'lerin hain, 80'lerin kimliksizlik olduğunu...
Biz yaşımızı bilmiyoruz elbette.

Bizim kadınlarımız bilmiyorlarki yaşlarını, annelerimiz, ninelerimiz,ak güllerimiz, akça sevgililerimiz bilmiyorlarki yaşlarını...

Onlar yaşlarını öğrenene kadar...

Sahi biz kaç yaşındayız, siz kaç yaşındasınız şimdi..?


1 yorum: