15 Aralık 2011 Perşembe

Hayatın İki Yüzü İnsanın İki Yüzüdür


İnsan, büyük erdemleri olamayacak kadar zavallı, doğanın efendisi değil onun sadece kölesi olabilecek kadar çaresiz bir hiçtir oysa. Öylesine çaresizdir ki, kendini en muhterem canlı, yaratılmanın en üstün parçası sayar. Sırf bu algı bile onun çaresizliğinin açık bir kanıtıdır. Bu anlama biçimi onun kendi aczini bildiğinin ve hatta bunu örtbas etmeye çalışmasının temel paradigmasıdır. İşte bu nedenle insan, bildikleri bilmediklerinin yanında uçsuz bir ormanda tek bir ağacın yaprağı kadar bile olamamasına rağmen, büyük bir manipülasyona girişir, sadece türüne değil, kendine de büyük bir yalan söyler. Zira doğa onun çaresizliğini pekala bilmektedir. 

O, doğayı biçimlendirdiğini düşünürken sadece kendi varlığına ambargo koyduğunu, kendi yaşam alanlarını yok ettiğini, birlikte yaşamak zorunda olduğu diğer canlıların yaşam haklarını gasp ettiğini, giderek faunanın ve floranın en acımasız düşmanına dönüştüğünü pekala biliyor. Betondan, demirden, camdan ve bilumum yaratılmış yoksulluktan inşa ettiği korkunç kalelerinin, yüksek, uçsuz, devasa kulelerinin toprağa çakılmış birer kazık olduğunun farkında bile değilken, ondan değiştirdiğini sandığı insanlığın hikayesinde kullandığını bütün kaynakları aslında doğadan çaldığını ve büyük birer değişimden geçirerek devasa bir tüketime dönüştürdüğünü fark etmesini asla beklememek gerekir. Bu, insanlığın sadece emeği değil, topyekun hayatı sömürmeyi muhterem bir anlayışa dönüştüren yüzüdür. Ben onlardan tiksinirim. Biz onların yarattığı cehennemde yanarız çünkü...

Bir de öteki yüzü var insanlığın. O yüzünde hayatın bütün ırmaklarını kendi bedeninin damarları kadar seven insanlar yaşarlar. Onlar, her hangi bir canlıyı kendi yavruları kadar seven yoksulların kurduğu muhteşem dünyanın ulaşılması imkansız kalplerini taşırlar. Onların kalpleri etten değildir, onların kalpleri büyük bir dağın daima güneşe bakan yamacı gibi hep yeşil, hep çiçekler içinde bir bahçedir. Onların bedeninde kan değil, aşk dolaşır. Onlardan hayata sevgi akar. Onlar Karadeniz'de HES'lere, Doğu'da savaşa, Etiyopya'da yoksulluğa, Somali'de ölüme direnirler. Onlar kavgadan çok, onun ahlakından ürkerler. Zulmün kendisinin bir durum olduğunu pekala bilir, onun yaratıcılarının büyük kuleleri inşa eden canavarlar olduklarını asla unutmazlar; hatta o canavarların yüzlerinin dünyanın her yerinde birbirine benzediklerini, karınlarının kocaman birer işkembeden, kalplerinin birer zindandan ibaret olduğunu da bilirler. Ben onları severim. Biz onların yarattığı vadilerde büyütüyoruz çünkü yaşama dair ne varsa... 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder