16 Mayıs 2013 Perşembe

Sanatçının Yazgısı








Sanatçı kendi paradigmasını çözmüş değildir.


Çünkü ürettiği her eserde kendi yarasını onarmaya çalışır sanatçı. 
Oysa onardığı bedeni değil, ruhu olmalı ki,
her sanatçı illa amorf bir bedenin içinden yaratır eserlerini; 
Zeytin ağacı gibi... 
Solgun, gri ve dayanılmaz hüzünlü... 
Tam da herkesin ve her şeyin olmak istediği o derin, 
o uçsuz nehir misali...

Bazen gecikmek affedilmezdir...

Bazen gecikmek affedilmezdir...
Ve sen, zamanın kudretinden imtina edersin, oysa...

Sen beklerken, nasıl sessiz, nasıl yaralı gider göçmen kuşları...
Sonra bakakalırsın kanayan göğe, sonra her yanın al, her yanın sızı içinde...

Ne keder, ne göç yolları, ne hatıralar onarır geride kalan yılları...
Yıkılır bütün kapıları sınırların, ne inkarı vardır, ne suyu içilir kuytuların...

Dökülürsün kendinden, dinlemez içinin duvarları...
Böyledir, böyle yıkılır aşkın da hünerin de sırları...

Sökülse yağmur, deşilse toprak, ne fayda; can bile anlamsız kalır tufandan sonra.
Üşür de boyuna, ateşler içinde sanırsın, yalandır oysa, sende durur kalbin kanırtan yaraları!

2 Mayıs 2013 Perşembe

"Bugün de kayda değer bir şey olmadı."


"Bugün de kayda değer bir şey olmadı."
Uzun süre önce, sanırım 2010’un başlarıydı. Twitter’la artık tanışıklığımız çoktan perçinlenmişti de ilginç şeyler var mı diye etrafı kolaçan ediyordum. Sosyal medya epey popüler ve dahi hummalı meraklılarını yaratıyor olmuştu. İşte tam bu gezintilerimin birinde feyk olduğunu sandığım bir twitter hesabından -ki yanılmıyorsam hesap İzlanda Haber Ajansı başlığını taşıyordu) "Bugün de kayda değer bir şey olmadı." diye bir mesaj okumuştum. Önce çok gülmüş, sonra bu dramatik durgunluğun hiç de gülünecek bir sükûnete delalet olmadığına karar vermiştim.

Ne de olsa küresel ısınmanın doruğa ulaştığı bu zamanda durumdan en çok etkilenen yer İzlanda denen bu coğrafyanın ekosistemi olacaktı ve sonra geriye kalan dünyanın kaderi buradan çekilen iplikle başlayacaktı sökülmeye. Kutup Ayıları, Penguenler, Fok Balıkları, öteki irili ufaklı kutup balıkları, Rengeyikleri ve Jack London'ın vahşi doğası ve Beyaz Diş'i...

Eskimolar: Yani bir halk ve onun biriktirdiği her şey ve sonra biz, ve buzlar... Bir bir eriyecektik, eriyorduk da zaten... Ama o feyk hesap "Bugün de kayda değer bir şey olmadı." diye yazmıştı. Çok etkilenmiştim bu cümleden, çok az şeyden etkilendiğim kadar çok etkilenmiştim. Tuhaf!

Sonra, durup dururken bir akşam, haberlerden FLASH! diye geçen bir son dakika anonsuyla irkilmiştim. O son dakika 14 Nisan 2010 gecesiydi ve aynı anons aslında aynı durumun 21 Mart tarihinde de yaşandığını duyurmuştu. İzlanda’nın Güney Ucu bir zamanlar Atlantik Kıyı Şeridi’ne ulaşan ve adını pek azımızın telaffuz edebildiği Eyjafjallajokull Volkanı 187 yıl aradan sonra daldığı uykudan uyanmış, Kıta Avrupası’nın göğüne toz ve kül kusarak bir örtü gibi çöküvermişti. Bu örtü bir antik tufan hikâyesi gibi gri, solgun ve ciğerlerin ve uçak motorlarının genzine sinsi bir düşman gibi süzülüvermişti. Uçaklar da öksürüyordu, gökyüzü de, Avrupa da, biz de…

Derken aradan belki bir yıl belki biraz daha fazla geçmişti ve yine aynı feyk hesaptan yine aynı twitle karşılaşmıştım. "Bugün de kayda değer bir şey olmadı." Ve yine aynı tufan tekrar etmiş, söz gelmiş kendi intikamını alırcasına yine aynı toprağın koynuna saplanıvermişti. Tarih 22 Temmuz 2011’di. Saat akşamın kolunda, işçiler evlerinden dönmüş, çakallar avlarına kuyruk kısmıştı. Bir eli kapıda öteki akşam ajansında ihtiyar solcular ve memleketi herkesten çok soyan yurtseverler iş yemeklerine kurulmuştu. Bir anons daha geçiyordu ekrandan. FLASH FLASH FLASH! Oslo’da katliam!

Asıl adı Anders Behring Brevik olan 13 Şubat 1979 Oslo doğumlu bir faşist, Oslo yakınlarındaki Ütoya adasında otomatik tüfekle kamp yapan sosyal demokrat gençlerin üzerine ateş açmış, gençlerden yüze yakını hayatını kaybetmişti. Aynı Brevik, olay günü sosyal medyadaki hesaplarından birinde Anders Brevick mahlasıyla adına “Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi” dediği bir manifesto yayımlamış, kısa süre sonra da önce kent merkezinde bir yere bir bomba yerleştirmiş ardından da o adada bir katliam imza atmıştı. Bilanço 77 genç canın ölümü ve 242 kişinin yaralanması olarak kayda geçmişti ve o katil Norveç yasaları gereği toplam 21 yıl hapse mahkûm olmuştu.

Oysa dün başka bir twitter hesabından bu cümlenin belki de en orijinal halini okudum. Bir arkadaşımın hesabında..."16. Louis'i hatırlamalı, Fransız Devrimi'nden bir gün önce, halk sokaklardaydı ve O günlüğüne şöyle yazmıştı: 'Bugün kayda değer bir şey yok." yazıyordu.

Evet, susmakla anlamak arasında derin bir ilişki vardır. Ya tam ve her şeyi anlamışsınızdır ya da hiç bir şeyi ve hiç anlamamışsınızdır. Sizce hangisi... XVI. Louis mi, yoksa o haber ajansı mı; yahut her ikisi de mi çok iyi anlamıştı her şeyi veya hiç biri mi anlamamıştı hiç bir şeyi? Bunu asla bilemeyeceğiz. Ya da her şeyi biliyor muyuz aslında..! Belki de Türkçe'de bağlaçla cümleye başlamanın pek de doğru olmadığını bilen benim gibi bir yazı gönüllüsünün ısrarla "ya da" diye cümleye başlamasındaki bilinçli tercih miydi her ikisinin de yaptığı! Kim bilir!

Her ne olursa olsun, bir nedeni vardı her birinin ve bugün... Bugün de kayda değer hiç bir şey olmadı aslında. Ne 1 Mayıs sisler dumanlar altında bir cehenneme döndü, ne tüm yollar kapatıldı; metrolar, metrobüsler, gemiler, vapurlar.. ne motorlar denizin ortasında durduruldu, ne Galata Köprüsü ortadan ikiye k(ald)ırıldı, ne Unkapanı Köprüsü'nün ciğeri söküldü, ne Dilan ve Serkan kafasından vuruldu, ne siyasi parti yöneticileri hastanelik oldu, ne sendikacılar tartaklandı, ne evler, iş yerleri, binalar, sokaklar, caddeler, mahalleler, kalpler, ciğerler, kediler, köpekler gazlandı, ne, ne, ne, ne... Ne? Sahi ne?

Evet ne kediler, ne köpekler, ne canlar, ne insanlar, ne emekçiler, ne yoksullar, ne kadınlar, ne sular, ne gökyüzü, ne umutlar, ne anılar, ne anmalar, ne kan tarihleri, hatıralar, ve onların lanetinden arınmak için konulmuş anlamlar kalmadı. Gazlandı. Hem ne gazlar..! Her fişengi deli derya ateşler içinde, her fişengi Amerika menşeili, son kullanma tarihli, doğru kullanma tarifli, ehil ellerden talimli... Ahh ne fişenkler... Hepsi de senden benden vergi yeminli... İşçiden yoksuldan, emekçiden, bir de fabrika işçisinden torpilli...

Kimi mahir devletin kıymetli ve de hünerli sendikalarıydılar, kimi mahallenin sarışın, beyaz tenli kedileri, kimi soluk benizli, esmer, kimi kara kuru, kimi kaba Türkçe'leriyle ve uzun saçlarıyla, ve yalnızlıkları, ve kalabalıklarıyla gazlandılar... Halaskergazi'den, Barbaros Bulvarı'ndan, Cihangir'den, Şişli'den, Mecidiyeköy'den, Abide-i Hürriyet'ten... Evet evet, ABİDE-İ HÜRRİYET'ten gazlandılar... O gaz senin bu gaz benim...

Her neyse, çok gazlı bir '1 Mayıs' daha geçti; handiyse ortasından ömrümüzün... Durup düşünme fırsatı vermeden, bir sonrayı bir gün önceden bilerek ve dahi anlayarak... Bugün de kayda değer bir şey olmadı Devletlüm. Ama nafile! Bugün çok şey oldu. Mesela Taksim Meydanı'nın ilelebet abluka altına alınmak istenmesinin gül gibi ilanı oldu. İstenirse özgür, eşit ve demokratik bir yönetimle hoşgörünün egemen kılınabileceği ama bunun bile isteye reddedildiği ortaya kondu. Gezi Parkı'na Topçu Kışlası adıyla soslanmış bir AVM'nin yapılacağı bir gün önceden ve en yetkili ağızdan müjdelendi. Resmi ve gayri resmi sendikalar tescillendi. Kimine gaz fişengi, bombası, tazyikli ve boyaxlı su sıkılırken, kimine gül ve endam serildiği görüldü. Kimi sol arxaaşların memleketin sünepe meydanlarında tatlısu sazanlığı yaptığı görüldü. Adil ve eşit güç kullanıldığı ve bunun bütünüyle meşru ve hukuki sınırlar içinde yapıldığı tescillendi... Daha neler yapılmadı ki neler... Yani Devletlüm, Allah seni inandırsın ki; Bugün de kayda değer bir şey olmadı. Ne senin dilin dolandı, ne işçilerin göğsü daraldı, ne biz anladık, ne sizin orda havalar bulutlandı.

Kahretsin "Bugün de kayda değer bir şey olmadı." İkiBinOnÜçü'nüzün BirMayıs'ı Kutlu Olsun!

1 Mayıs'tan ve http://yukarideniz.blogspot.com/ 'dan hepinize Merhaba...

"Yaşasın 1 Mayıs!" "Bijî Yek Gûlan!"

Ek Not: Metin içinde kullandığım "hem kedinin hem de Soğuk Demirci"nin fotoğraflarını çekeni /çekenlerini bilemediğimden, fotoğrafçıların imzasını kullanamadım. Aflarına ve anlayışlarına sığınırım. Bilen varsa lütfen iletsin!