20 Temmuz 2011 Çarşamba

Masumlar ve Brani Tawo’nun adındaki sır:


“Masumlar bazen günahkârların yükünü taşırdı.”




Yazmak, mazereti olmaktır. “Benliğindeki özel kişiliği konuşturmak, onun sesini duymak isteyen”, bu nedenle “hiçbir şeyi öğretmemeyi, öğrenilmiş olanı da unut-tur-mayı” ilke olarak benimseyen Roland Barthes’a göre; “eski bir zevki dönüşüme uğratarak, yeni bir zevkin kendisini göstermesini” sağlamak, roman yazmanın temel hedeflerinden biri olmalı. Hatta roman yazma sanatının temel poetik tutumunu bu perspektifle oluşturmak gerekir.

Bugün, bu yazıda konu edindiğimiz çalışmanın bu çerçeveyle birebir örtüşen zarif ama dirençli bir yapısı bulunuyor. Eserin kendisine özgü niteliklerini açmadan önce bir iki şeyin vurgulanmasında fayda olduğuna inanmaktayım.


Ben, edebiyatı doğaya benzetirim. Orada her şey mümkünmüş gibi gelir bana. Bu benzetmede tek fark gerçeklikle düşsellik ilişkisinde ortaya çıkar. Ancak, düşsel olanın mevcut gerçeklikle anlamlı ilişkisi olan bir kurmaca olduğunu varsaydığımızda, bu fark da uçup gider. Sonuçta roman, kurmaca sanatının en uzun parçası olmaktan çıkıp hayatın kendi parçasına dönüşür. Bunun için doğa ve edebiyat ilişkisi, daima lezzetli bir etkileşim, iletişim ve nihayet üretim ilişkisi içinde olur. Her iki alanda da hayat vardır. Yaşamakla ölmek, aşkla nefret, savaşla barış, beyazla siyah, geçmişle gelecek, günle gece, denizle dağ, çölle vaha… Edebiyatta aklımıza gelen her başlığın doğada illaki bir karşılığı bulunur. Kurmaca, bu karşılıkların bilinen ya da tasavvur edilenlerinden hareketle değiştirilmiş, büyütülerek veya küçültülerek abartılmış halidir. Bunun için ucu hayata değmeyen hiçbir kurmaca yoktur. Ancak, hayatın kendi damarlarından beslenen edebiyat, insan olanın bütün hallerinden anlar, idraka oradan dokunur.

Bütün alt-üst oluşlarıyla, depremleri, yangınları, doğumları ve ölümleriyle doğa kadar engin, doğa kadar doğurgan ve cana dokunur… Edebiyat budur. Hatıraları, geçmişi ve geleceği bulunur, bozkırları, yaylaları, elma ağaçları, iğde, ıhlamur, sarı kantaron, turna balığı, menevişler, yakamoz, kırlangıç ve nihayet kaldırımları bulunur. Gel-gitleriyle, geri bildirimleri, çocukluğu, uçurumları ve bilcümle mahşeriyle, membaı doğa olan edebiyat bir tasavvurun resmidir. Naif ve inatçıdır edebiyat. Tıpkı Burhan Sönmez’in “Masumlar”ı gibi.
İlk defa 2009 yılında iki baskı yapan “Kuzey” adlı romanıyla tanıdığımız Burhan Sönmez, Masumlar adlı ikinci romanıyla edebiyattaki yolculuğuna devam ediyor. Masumlar, zaman-mekan-insan üçgeninin harika birlikteliğinin romanı olarak dikkat çekiyor. Olaylar, kendine has başlıkların altında ve üçlü bir dizgenin sıra dışı birlikteliği ile genişliyor. Masumlar, Haymana Ovası’nın, İran deryasının ve Cambridge’in harikulade yeşilliklerinin içinde; çocukluğun, politikanın, sürgünün, dilin, aşkın, özlemin ve kadim olan ne varsa ve elbette hatıraların kalbinden beslenen bir roman.

“Masumlar”ın özgün söyleyişinde, zaman zaman yazarın otobiyografik izlerine rastlansa da eserin, bütün kahramanlarıyla tam bir edebiyat yaratımı olduğu her detayından anlaşılıyor. Sönmez’in Haymana’lı olup, İstanbul ve Cambridge’de yaşıyor oluşu; aşkları, dostlukları, Anadolu’nun orta yerinde kadim bir sır olarak taşıdığı Kürt kimliği, sürgünlüğü, mülteciliği yakından tanımışlığı gibi bir dizi biyografik unsurun romanın kurgusunda etkin birer başlık olduğu dikkatlerden kaçmıyor elbette. Bununla birlikte kahramanların, mekâna atfedilmiş doğanın, çocukluğu ve düşleriyle, eskiye ilişkin anlatılan hikâyeleriyle, orada kurulmuş mistik dille, oluşturulmuş resimle dosdoğru bir kurmaca olduğu da bambaşka bir gerçek. Yazar, kendi dünyasını, Brani Tawo’nun dünyasına dönüştürürken, İran’ın sürgün hayatlarına, Anadolu’nun kadim geleneklerine, mültecilik derdine, politikanın kirine, aşka ve çocukluğa değiniyor. Ama illaki hatıralar, onlar bütün ilişkilerin oturduğu vatan gibi, yazarı da onun karakterlerini de sarıp sarmalıyor. Masumlar’da doğa muhteşem bir fona dönüşüyor. Hele bir elma ağacı var ki, hem Haymana’da çocuklukta hem Cambridge’de gençlikte, gerçek bir kahraman oluyor, zaman zaman roman onun o da romanın etrafında dönüyor. Ne kadar dönse o kadar ışık saçıyor, ne kadar büyüse o kadar serin bir döşe, bir vefakâr eşe benziyor.

Kendi yaşanmışlığını kahramanlarının hakikatine dönüştüren bütün büyük yazarlar gibi, Burhan Sönmez de nefis bir kurguyu Masumlar’ın dilinden başlayarak inşa ediyor. Duru, pürüzsüz, naif… Hiçbir süsün, hiçbir gereksiz ayrıntının doluşmadığı sayfalar, yazarın derinlikli anlamları sadeleştirdiği harikulade ifadelerle felsefi bir söyleyişe ulaşıyor.
“Benim vatanım çocukluğumdu ve ben büyüdükçe uzaklaştım ondan, uzaklaştıkça da o büyüdü içimde.” diye başlayan Masumlar, “Çaresizlik en büyük celladımızdı bu hayatta.” (s.31) gibi veciz sözler ediyor. Ya da “İnsan, tanrının ütopyasıymış. Bu yüzden tanrı ona kendi nefesini vermiş. Hayır, asıl ütopyayı tanrı değil, insan var etmiş. Yaratılmak insanın kararı değil, ama nasıl yaşayacağına kendisi karar verebilirmiş. İnsanın anası olan ilk kadın bu yüzden yasak elmayı yemiş. Bu yüzden düştüğü varlık âlemi, insanın ütopyasıymış.” (s. 51) diyor.

Bunun gibi onlarca aforizma niteliğinde tespitin yanı sıra Sönmez’in geçmişe ilişkin kurduğu hikâye dilinde kadim olana yakın, kürdili bir keder seziliyor. Daha çok arkaik olan destanların diliyle, mistik ve ontolojik bir sezginin kurduğu bir evren okuru sarıp, kurgunun içine çekiyor. Daima temkinli ve bilge bir menzille okunması gereken nefis pasajlar halinde metnin gövdesine serpiştirilmiş olarak karşımıza çıkan böylesi tanımlamalar, yazarın romanı kurarken, kendi zengin düşsel evreninde ne tür bir entelektüel derinlikle beslendiğini de okuruna incelikle sezdiriyor. Örneğin; “Eşkiyalar, halatlara bağlı çuvalları tek tek yukarı çekerken, dişlerinden kan damlayan kurtlar gibi soludular.” (s.56) diyor. Yahut “ Genç eşkiyanın adı Lille’ydi. Daha on yedisinde, soluğu gül gibi taze ve yüzünde yetim bir ışık vardı.” (s.57) diyor yazar.

“Ölüler hayatın dışındadır.”
(s.64), “Ölüm sonsuza kadar iyidir.” (s.66), “Günahtan korkma dostum, sen de iç. Sarhoşlar ölüler kadar masumdur.” (s.66) gibi can alıcı cümleler yazarın Azita Hanım ile Brani Tawo’nun diyaloglarının arasına serpiştirdiği aforizmalardır. Kewe’nin, Pençe Yüzlü Kadın’ın, O’Hara’nın, Deniz’in, Haco’nun ve diğerlerinin hikâyesinin ve fazlasının da siz okurların keşfini beklediğini belirtmem gerekir.








Masumlar
Burhan Sönmez
İletişim Yayınları
2011
14.50 TL.