24 Ağustos 2013 Cumartesi

ŞARK'İ YARA


ŞARK'İ YARA

Şiir dilini bilmediğimiz çocukların yalanıdır biraz da
Tutup göğün karnında bir yama gibi soyunmak için düşlerini...

Çün uçurum değil kıyısında durulan
Şakiri bir lehçedir de rivayet olunur
İstesek de oradadır, öldüresiye terketsek de...

Döşünde topmermisiyle uykuları kaçmış o kentin tarihi
Kadim diyorlar şimdilerde, mes'el-i karalıdır...

O çocuklar ki, uzak diyarlarda uykusuz adamların âzabıdır
Karaşın ve imandan özge uzun sakallıdır

Kara uykularda yurdu çalınmış birumet, bivatan ki takât-i yaralıdır"

Beşler'in Anası, Kürd'ün Acısı...


 -I-
Kimi sahtekarlar dakikadan bile kısa süren aralıklarla timsah gözyaşları döküyorlardı; hiç durmadan, yılmadan, uyumadan...
Acı Kürd'ün olunca kokarca gibi çekildiler kendi karanlıklarına, ille de dürtülmeyi bekliyorlar kokmak için.

Geberseniz de boş! Anladık sizinle bölüşecek acısı bile yok bu halkın, kendi karanlığınızda kör olsun insanlığınız!
Ama bilin! Kimse hiç bir şeyi unutmuyor, unutmayacak da.
Asla..!
...

-II-
Sözün menzili uzun, kısa kesilmez istemekle...
Saat sabahın neredeyse beşi, kederli bir kadın umudunu toprağa gömecek bugün, kanıyor...
Ve ben aynı toprakta nefes alıyorum...
Zulüm bu!!!
Annemsin Mehmet’in Annesi! Abdullah’ın, Ethem’in, Medeni'nin, Ali İsmail’in Annesi!  Tükenmez bir hürmetle öperim ellerinden...

Bağışla bizi...

Benim Yalnızlığım Seni Kalabalık Etmez...

Bir gün bitince bu kusursuz acı, kusursuz bir mutluluğu tadacağız. Ağzımızda bir halkın düşleri, bir zulüm toprağının koynunda güller büyüteceğiz. Dağlarımız orman, bağlarımız meyve taşıracak göğsünden...

Bir gün bitince bu kusursuz acı, her yanımız Ege Denizi, her yanımız Uludağ olacak. Ne Keban'da elektrik olacak suyumuz ve açılacak Keşan'da dürmesi, ne dalda zerdali olacak yurdumuz, bozkırında vurulacak oğlumuz.


Bir gün bitince bu kusursuz acı, bize bizim sözcüklerimizle yalan söyleyen dostlarımız olmayacak! Derin açacak gökyüzü, şairlerimiz kendi dilinde söyleyecek türkülerini. Ne şiirine küsecek bu halk, ne şiirden dökülen türküsüne...

Bir gün bitince bu kusursuz acı, hiç durmadan Rojava'da, Halep'de, Amed'de, Hewler'de kanamayacak rüyalarımız. Bir mendil gibi işlenmiş bir türkü, bir dil gibi süslenmiş bir tarih olacak ve anlayacak bizi de dostlarımız. Dostlarımız ki, aynı masada Türk olduğumuz kadar dost, Kürt olduğumuzda incinen birer düşman olduğumuz...

Dostlarımız ki, Filistin'de ölen mirasımızın yegane sahipleri, Rojava diyince tüyleri diken diken riyakarlarımız...


Ey memleketlim, ey düşünden beni çıkarmış zulümkar! Bil ki benim acım senin açtığın yaradandır! Bil ki benim yalnızlığım senin yalanındandır! Yaraysa yara! Acıysa acı! Ama artık senin sahtekarlığın korumaz canımı... Bil ve uyan! Ya yanyana duracağız ya da hiç! Beni ayıplama, zira ben o yalanı aşalı yüzyıl oldu! 

Unutma! Benim yalnızlığım seni kalabalık etmez, etmeyecek...

Ahmet Erhan'ın Ardından...

Bir şair düşünün ki, ülkesinin şiire en çok ihtiyaç duyduğu zamanda düşsün toprağa... 
Bir şair düşünün ki adı Ahmet Erhan olsun, durmadan düş sersin yaprağa... 

Ölüm uygunsuz bir uykudur, açamazsın gözünü, şimdi senin sesin mi uyuyan, ahh be Ahmet Abi! Gitmeyecektin!