3 Ağustos 2012 Cuma

Sonsuz Unutuş'un Sırrı



Ben kitaplardan topyekün etkilenen biriyim. Onların sırlarını, yazarın dünyasından bağımsız olarak algılar, her eserin içinde kendine özgü bir dünyanın durduğuna inanırım. Bunun için kitapların bazılarının dilinden, bazılarının temâsından, bazılarının kurgusundan etkilendiğimi söyleyebilirim. Kiminin konusu ilgimi çeker, kiminin hikayesi... Ama bazıları vardır ki, bambaşka tat verir; hislerim onların gerçek edebiyat eseri olduğunu söylerler. Edebiyat dediysem, sadece yazın demiyorum. O kitaplar bana sanatın bir parçası olduklarını söylerler. Bayılırım o türden kitaplara, saygım büyür, yazarlarına hayranlık duyarım. üstelik bunların bazıları benim kuşağımdan birilerinin elinden çıkmış da olurlar. O zaman daha bir mutlu olur, daha bir coşkuyla okurum. Tam da bu anlatmak istediğim niteliklere sahip, meramımı ciddiyetle karşılayan eserler okudum/okuyorum şu sıralar. Özellikle de öykü ve anlatı türünden. 

Nitekim son zamalarda birbiri peşi sıra yayımlanan ve benim de lezzetini ala ala okuduğum öykü kitapları yayımlandı edebiyat dünyamızda. Bir çırpıda isimlerini sıralayabileceklerimi düşündüm de hayli kalabalık bir liste geldi aklıma. Elbette bunların hepsini burada sıralayacak değilim. Bu yazıda değinmek istediğim kitap ise gazetecilik ve yayıncılık da yapan şair Kadir Aydemir'in "Sonsuz Unutuş"u olacak. 

Sonsuz Unutuş, kısa kısa ama sonsuz çağrışımlarla kurulmuş bir eser. Daha başından itibaren şiirle ilişkisi seziliyor, yarattığı evren dilden başlayarak anlatım tekniğine kadar şiirsellikle ve bir ana hikayenin içinden kesitler halindeki pasajlarla besleniyor. Bunun için eserin tanımına ilişkin şerhim var. Bu şerhimi yazının ilerleyen aşamalarında vurgulamaya, açmaya çalışacağım. Şimdilik sadece eserin kendi evrenine bakmakla yetinmek istiyorum.

Crispin Sartwell, Yaşama Sanatı adlı çalışmasında "Sanat, bilmenin bir modeli ve bir yöntemidir" diyor. Yalın ve kolay anlaşılır şekilde söylenmiş bu cümle, büyük bir tanımlamanın derinliğini anlatır bize. Bir sanat eseri olarak ortaya konulmuş her çalışmanın, aynı zamanda o sanatın bir bilgisinin olmasını ve o bilginin belli bir yöntemle ortaya konması gerektiğini işaret ediyor. Zira bilginin karşıladığı ihtiyaç hem biçime hem içeriğe ilişkin sorumluluklar üstleniyor ama anlatım tekniği, dilin kullanılışı, kurgu vb. özelliklerinse yöntem potasının içinde durması gerektiğini vurgu yapıyor. 

Bu referansla Aydemir'in Düşler ve Ayrılıklar olarak 2 bölüm ve 38 kısa öykü(!)den oluşan Sonsuz Unutuş'u, beli bir bilginin özgün bir yöntemle işlendiğine işaret ediyor, diyebiliyorum. 

Kadir Aydemir, bildim bileli sözcükleri tasarruflu kullanan bir edebiyatçıdır. Şiiri de denemesi de böyledir. Hikayelerinde de bozmamış geleneği, tavrından taviz vermemiş. Sonsuz Unutuş'ta bize gösterdiği o ki; Aydemir, öyküde de şiiri gibi hassas ve israftan uzak bir dikkatle yapıyor işini. Zaten iyi edebiyat gevezelik yapmaz, lafzın suyunu çıkarmaz, canına okumaz; uzun anlatacak derdi varsa bile onu tasarruflu ve çarpıcı bir yöntemle yapar. Bunun için benim yegane kabulüm sözün tasarrufudur ve Aydemir, ziyadesiyle imtina göztererek kanaatime gerçeklik kazandırmıştır.

Sonsuz Unutuş'ta kısacık ânları, yaşanmış olanın içinden pasajlar şeklinde ve büyük bir ustalıkla parça parça aktarmayı seçen Aydemir, bütüncü dili, çalışılmış yöntemi ve iç titreten kopuşlarıyla yoğun bir "yarımkalmışlık" duygusunu işliyor. Hikaye ettikleri aslında birer hikaye değil, yarım kalmış hikayelerin tanıklığı ya da o hikayelerin mahremine ilişkin en masum kesitleri aktarıyor. Anlatılan her şey başlangıçlardan ve sonlardan azade olarak aktarılmış. Sıradışı ve çarpıcı kesitler, adeta birer fotoğraf karesinden alınmış detaylar gibi ışıltılı ve zengin izlekler yaratıyor ama asla resmin tamamını vermiyorlar. Bunun için de ziyadesiyle gizemli, ziyadesiyle sırlı fragmanlar halinde lezzetli ve çağıran bir atmosfer yaratıyorlar. Denilebilir ki, Sonsuz Unutuş'ta yoğun terkedişler, eksik aşklar, doğanın, denizin ve gecenin hünerleriyle zenginleşmiş bir anlatım egemen kılınmış. Pırıltılı ve naif. Aydemir'in küstahlık yapmayan tarzıyla taçlanan bu kısa öykücüklerin daha çok kısa pasaj tadında okunması gerektiğini inanıyorum. Bu yakıştırmayı yaparken de Benjamin'in aşağıda aktardığım ifadesinden güç alıyorum.

W. Benjamin, Pasajlar adlı ünlü çalışmasında; "Eskiden beri sanatın en önemli görevlerinden biri, eksiksiz karşılanabilmeleri için zamanın henüz erken bulduğu istemleri üretmek olmuştur. Bunun için her sanat biçiminin geçmişinde bunalımlı dönemler vardır; bu dönemlerde söz konusu biçim, zorlamasız olarak değişik bir teknik konumunda, başka bir deyişle, yeni bir sanat biçimi içerisinde ortaya çıkabilecek etkilerin gerçekleşmesi için zorlamada bulunur" diyor. Bu saptamanın karşıladığı büyük zorlamanın bir anlamı da bir türün diğer bir türün içinden çıktığı şeklinde okunabilmesidir. Sözün burasında yukarıda belirttiğim şerhe atıfla diyebilirim ki, Aydemir'in Sonsuz Unutuş'u, bana göre biraz öyküyse, biraz da pasajdır ve kanaatim o ki, bu çalışma sadece kısa öykülerden oluşmuş diyebileceğimiz bir eser değildir. O nedenle eserin okuması sadece kullanılan hikayeci dili refere edilerek yapılamaz, aynı zamanda tematik bilinci ölçü alınarak yeniden konumlandırılabilir. Bizim edebiyatımızda pek karşılaşmadığımız bu tür, şairin haikuya gösterdiği yoğun ilgi ve yaptığı teorik okumaların etkisiyle ortaya çıkmış olmalı. Bu da ziyadesiyle başarılı, ziyadesiyle özgün bir eserle tanışmamızı sağlamış görünüyor.

Kadir Aydemir
Sonsuz Unutuş
Yitik Ülke Yayınları
2012