Ben kitaplardan topyekün etkilenen biriyim. Onların sırlarını, yazarın dünyasından bağımsız olarak algılar, her eserin içinde kendine özgü bir dünyanın durduğuna inanırım. Bunun için kitapların bazılarının dilinden, bazılarının temâsından, bazılarının kurgusundan etkilendiğimi söyleyebilirim. Kiminin konusu ilgimi çeker, kiminin hikayesi... Ama bazıları vardır ki, bambaşka tat verir; hislerim onların gerçek edebiyat eseri olduğunu söylerler. Edebiyat dediysem, sadece yazın demiyorum. O kitaplar bana sanatın bir parçası olduklarını söylerler. Bayılırım o türden kitaplara, saygım büyür, yazarlarına hayranlık duyarım. üstelik bunların bazıları benim kuşağımdan birilerinin elinden çıkmış da olurlar. O zaman daha bir mutlu olur, daha bir coşkuyla okurum. Tam da bu anlatmak istediğim niteliklere sahip, meramımı ciddiyetle karşılayan eserler okudum/okuyorum şu sıralar. Özellikle de öykü ve anlatı türünden.

Sonsuz
Unutuş, kısa kısa ama sonsuz çağrışımlarla kurulmuş bir eser. Daha başından
itibaren şiirle ilişkisi seziliyor, yarattığı evren dilden başlayarak anlatım
tekniğine kadar şiirsellikle ve bir ana hikayenin içinden kesitler halindeki
pasajlarla besleniyor. Bunun için eserin tanımına ilişkin şerhim var. Bu
şerhimi yazının ilerleyen aşamalarında vurgulamaya, açmaya çalışacağım.
Şimdilik sadece eserin kendi evrenine bakmakla yetinmek istiyorum.
Crispin
Sartwell, Yaşama Sanatı adlı çalışmasında "Sanat, bilmenin bir modeli ve
bir yöntemidir" diyor. Yalın ve kolay anlaşılır şekilde söylenmiş bu
cümle, büyük bir tanımlamanın derinliğini anlatır bize. Bir sanat eseri olarak
ortaya konulmuş her çalışmanın, aynı zamanda o sanatın bir bilgisinin olmasını
ve o bilginin belli bir yöntemle ortaya konması gerektiğini işaret ediyor. Zira
bilginin karşıladığı ihtiyaç hem biçime hem içeriğe ilişkin sorumluluklar
üstleniyor ama anlatım tekniği, dilin kullanılışı, kurgu vb. özelliklerinse
yöntem potasının içinde durması gerektiğini vurgu yapıyor.
Bu
referansla Aydemir'in Düşler ve Ayrılıklar olarak 2 bölüm ve 38 kısa
öykü(!)den oluşan Sonsuz Unutuş'u, beli bir bilginin özgün bir yöntemle işlendiğine
işaret ediyor, diyebiliyorum.
Kadir
Aydemir, bildim bileli sözcükleri tasarruflu kullanan bir edebiyatçıdır. Şiiri
de denemesi de böyledir. Hikayelerinde de bozmamış geleneği, tavrından taviz
vermemiş. Sonsuz Unutuş'ta bize gösterdiği o ki; Aydemir, öyküde de şiiri gibi
hassas ve israftan uzak bir dikkatle yapıyor işini. Zaten iyi edebiyat
gevezelik yapmaz, lafzın suyunu çıkarmaz, canına okumaz; uzun anlatacak derdi
varsa bile onu tasarruflu ve çarpıcı bir yöntemle yapar. Bunun için benim
yegane kabulüm sözün tasarrufudur ve Aydemir, ziyadesiyle imtina göztererek
kanaatime gerçeklik kazandırmıştır.
Sonsuz
Unutuş'ta kısacık ânları, yaşanmış olanın içinden pasajlar şeklinde ve büyük
bir ustalıkla parça parça aktarmayı seçen Aydemir, bütüncü dili, çalışılmış
yöntemi ve iç titreten kopuşlarıyla yoğun bir "yarımkalmışlık"
duygusunu işliyor. Hikaye ettikleri aslında birer hikaye değil, yarım kalmış
hikayelerin tanıklığı ya da o hikayelerin mahremine ilişkin en masum kesitleri
aktarıyor. Anlatılan her şey başlangıçlardan ve sonlardan azade olarak
aktarılmış. Sıradışı ve çarpıcı kesitler, adeta birer fotoğraf karesinden
alınmış detaylar gibi ışıltılı ve zengin izlekler yaratıyor ama asla resmin
tamamını vermiyorlar. Bunun için de ziyadesiyle gizemli, ziyadesiyle sırlı
fragmanlar halinde lezzetli ve çağıran bir atmosfer yaratıyorlar. Denilebilir
ki, Sonsuz Unutuş'ta yoğun terkedişler, eksik aşklar, doğanın, denizin ve
gecenin hünerleriyle zenginleşmiş bir anlatım egemen kılınmış. Pırıltılı ve
naif. Aydemir'in küstahlık yapmayan tarzıyla taçlanan bu kısa öykücüklerin daha
çok kısa pasaj tadında okunması gerektiğini inanıyorum. Bu yakıştırmayı
yaparken de Benjamin'in aşağıda aktardığım ifadesinden güç alıyorum.

Kadir
Aydemir
Sonsuz Unutuş
Yitik Ülke Yayınları
2012